Yazılımın Neden Sahibi Olmamalıdır?
Yazan: Richard M. Stallman
Çeviren: Emre "FZ" Sevinç
<fz (at) ileriseviye.org>
Hazırlayan: Deniz Akkuş
<deniz (at) belgeler.org>
Şubat 2003
Sayısal bilgi teknolojisi, bilginin güncellenmesini ve kopyalanmasını
kolaylaştırarak insanlığa katkıda bulunmaktadır. Bilgisayarlar bu
işlemleri hepimiz için daha kolay hale getirmeyi vaad etmektedirler.
Bu kolaylaştırma, herkes tarafından istenmemektedir.
Telif hakları sistemi bilgisayar yazılımlarının birer "sahibi" olmasını getirmekte, ve
bu 'sahipler'in çoğu, ilgili yazılımların potansiyel faydalarını kamu ile paylaşmak istememektedirler.
Kullandığımız yazılımların yalnızca kendileri tarafından kopyalanabilir ve değiştirilebilir
olmasını istemektedirler.
Telif hakları sistemi matbaa ile eşzamanlı gelişmiştir --- yani kopyalamaya seri üretimi getiren teknoloji ile.
Telif hakları sistemi bu teknoloji ile uyum içindeydi çünkü burada söz konusu olan sadece seri
ve yüksek hacimli üretim yapabilecek kopyalayıcıların kısıtlanmasıydı.
Bu sistem, kitap okurlarının özgürlüğünü kısıtlamıyordu. Baskı makinasına
sahip olmayan sıradan bir okur, kitabını ancak kalem ve mürekkep kullanarak
kopyalabilirdi ve bunun için çok az okur suçlanmıştı.
Sayısal teknoloji matbaaya göre çok daha esnektir: bilgi bir
kez sayısal hale sokulduktan sonra kolayca kopyalanarak başkaları ile paylaşılabilir.
İşte tam da bu esneklik telif hakları sistemi ile
uyumsuzluğa yol açar. Günümüzde yazılım telif haklarının uygulanması için giderek artan şiddette
tedbirlerin alınmasına da bu uyumsuzluk
yol açmaktadır. Yazılım Yayıncıları Birliği'nin (Software Publishers
Association - SPA) şu dört uygulamasına bakalım:
Arkadaşınıza yardım etme amacıyla dahi olsa yazılım sahiplerine itaat
etmemenin yanlış olduğunu vurgulayan yoğun propaganda.
İş ya da okul arkadaşlarını gizlice şikayet edecek ispiyoncularla
işbirliğine gidilmesi.
İşyerlerine ve okullara (genellikle polis yardımı ile) yapılan baskınlar
ve insanlardan kanun dışı kopyalama yapmadıklarına dair kanıt istenmesi.
MIT'den David LaMacchia gibi kişilerin, bırakın yazılım kopyalamayı
(herhangi bir şey kopyaladığı yoktu), sadece kopyalama cihazlarını
açıkta bırakmaları ve bunların kullanımını sansürlemedikleri gerekçeleri
ile resmen suçlanmaları (ABD devleti tarafından, SPA'nın talebi üzerine).
Bu uygulamalar, her kopyalama makinasının başında izinsiz kopyalamayı engellemek üzere bir
görevli bulunan ve vatandaşlarının bilgiyi gizlice kopyalayıp el altından
'samizdat' olarak dağıtmak zorunda kaldığı eski Sovyetler Birliği'ndeki uygulamaları andırmaktadır.
Elbette aralarında fark var: Sovyetler Birliği'ndeki bu uygulamaların
amacı politik idi, ABD'de ise asıl amaç kârdır. Ancak bizi etkileyen amaçlar
değil eylemlerdir. Her ne sebeple olursa olsun bilgi paylaşımının engellenmek
istenmesi benzer yöntemlere ve sert uygulamalara yol açmaktadır.
Yazılım sahipleri bilgiyi kullanma hakkımızı kontrol etmek için
pek çok metod kullanmaktadır:
- Terim karmaşası yaratmak
Sahipler, 'korsanlık' ve 'hırsızlık' gibi kötü çağrışımlı sözcüklerin
yanı sıra 'fikri mülkiyet' ve 'zarar' gibi hukuki terimleri kullanarak
kamuoyuna belirli bir düşünce şeklini dayatmaya çalışmaktadırlar ---
programlar ile fiziksel nesnelerin mukayese edilebilir olduğu fikri.
Fiziksel nesnelerin mülkiyetine dair fikir ve içgüdülerimiz, bu nesnelerin
sahibinin elinden alınmalarının doğru bir şey
olup olmadığı üzerine kuruludur. Bir şeyin
kopyalanmasına birebir uygulanamaz. Yine de yazılım sahipleri birebir aynı mülkiyet kavramlarını
uygulamamızı istemektedirler.
- Abartma
Sahipler, kullanıcılar programları izinsiz olarak kopyaladıklarında
'zarar' gördüklerini veya 'ekonomik kayba' uğradıklarını
belirtmektedirler. Ancak kopyalama yazılım sahibi üzerinde doğrudan
bir etkiye yol açmaz ve kimseye zarar vermez. Yazılım sahibi, ancak yazılım için para ödeyecek bir
kullanıcı bunun yerine kopyalamayı tercih ederse bir kayba uğrayabilir.
Biraz düşünürsek görürüz ki çoğu kişi kopyaladığı şeyi para karşılığı satın alacak değildir.
Buna rağmen yazılım sahipleri sanki herkes
bir kopyayı satın alacakmış gibi 'kayıp'larını hesaplarlar. Buna en
nazik ifade ile abartmak denir.
- Kanun
Yazılım sahipleri sık sık kanunların mevcut durumundan ve bizi tehdit
etmek için kullanabilecekleri cezalardan bahsederler. Bu yaklaşım,
içinde günümüz yasalarının sorgulanamaz bir ahlak öğretisi olduğu
düşüncesini barındırır --- aynı zamanda da söz konusu cezaları (hiç
kimsenin varlıklarından sorumlu olmadığı) doğa yasaları olarak kabul
etmemiz beklenir.
Bu ikna etme yöntemi eleştirel düşünceye fazla dayanamaz, alışılmış
düşünsel pratikleri kuvvetlendirmeye yöneliktir.
Kanunların haklı/haksız ayrımı getirmediği aşikardır.
Her Amerikalı hatırlamalıdır ki 40 yıl önce pek
çok eyalette bir zencinin otobüsün ön kısmında oturması
kanunen yasak idi ancak bunun haklı olduğunu ancak ırkçılar iddia edebilir.
- Doğal haklar
Yazılımcılar genellikle yazdıkları programlar ile aralarında özel bir
bağ bulunduğunu ve bu sebepten dolayı programla ilgili istek
ve çıkarlarının geriye kalan herkesinkinden --- yani dünyanın geriye kalanı
--- daha önemli olduğunu savunurlar. (Genellikle yazılımın kopyalama hakkına sahip olan
yazarı değil, bir şirkettir, ancak bu noktayı görmezden
gelmemiz beklenir.)
Bu iddiayı bir etik aksiyomu olarak sunanlara --- yazar sizden daha
önemlidir aksiyomu --- kendim de kayda değer bir yazılım geliştirici
olarak ancak şunu söyleyebilirim: Bu iddia saçmadır.
Ancak insanlar bu doğal haklara dair iddiaları iki sebepten ötürü
mantıklı bulmaya eğilimlidir.
Birinci sebep fiziksel nesnelere benzetme eğilimidir. Ben spagetti
pişirdiğimde bunu bir başkası yerse itiraz ederim çünkü öyle bir
durumda ben yiyemem. Karşımdakinin eylemi ona fayda sağladığı
ölçüde bana zarar verir; içimizden sadece biri spagetti yiyebilir,
o halde soru şudur: kim? Aramızdaki en küçük bir ayrım dahi etik
dengenin değişmesini getirir.
Yukarıdaki durumdan farklı olarak benim yazdığım bir programı
çalıştırmanız ya da değiştirmeniz sizi doğrudan etkilerken beni
ancak dolaylı yoldan etkiler.
Bir arkadaşınıza bir kopya verip vermemeniz benden çok sizi ve
arkadaşınızı ilgilendirir. Size bunları yapmamanızı dikte edecek
güce sahip olmamalıyım.
Hiç kimse olmamalı.
İkinci sebep ise yazarların doğal hakları olması gerektiği kuramının, toplumumuzun
kabul edilmiş ve sorgulanamaz bir geleneği olarak insanlara anlatılmış olmasıdır.
Tarihi açıdan bakarsak tam tersi durumun söz konusu olduğunu
görürüz. ABD Anayasası oluşturulurken yazarların doğal haklara
sahip oldukları fikri öne sürülmüş fakat kesin ve net şekilde
reddedilmişti. İşte bundan ötürü ABD Anayasası telif hakları sistemine
'izin verir' ancak bunu 'şart koşmaz'. Telif hakkının geçici
olmak zorunda olduğunun belirtilmesinin sebebi de zaten budur.
Yine ABD Anayasa'sında telif hakkının amacının yazarı ödüllendirmek değil, gelişmeyi teşvik etmek
olduğu belirtilmiştir.
Telif hakkı kısmen yazarı ve daha fazla da yayıncıları
ödüllendirir ancak bu ödüllendirmenin amacı davranış değişikliğini sağlamaktır.
Toplumumuzun asıl geleneği telif hakkının kamunun doğal haklarına
tecavüz ettiği yönündedir ve telif hakkına ancak uzun vadeli kamu yararı
yüzünden izin verilmektedir.
- Ekonomi
Yazılımların sahipli olması gerektiği iddiası ile ilgili olarak öne
sürülen son argüman ancak bu şekilde daha çok yazılım üretmenin mümkün
olacağı düşüncesidir.
Diğerlerine kıyasla bu argüman biraz daha mantıklı bir yaklaşım gibi
durmaktadır. Geçerli bir hedefe yöneliktir: yazılım kullanıcılarını
tatmin etmek. İnsanların bir şeyi
üretmelerinin karşılığını iyi bir şekilde almaları halinde o şeyden daha çok
ürettikleri empirik olarak gözlemlenebilir.
Ancak ekonomik argümanın bir kusuru vardır: farkın sadece ne kadar
para ödendiği ile ilgili olduğu varsayımına dayanır. Bu varsayıma göre
bizim istediğimiz 'yazılım üretimi'dir, yazılımın sahibi olsun ya da
olmasın.
İnsanlar bu varsayımı olduğu gibi kabul ederler çünkü fiziksel
nesnelere dair deneyimlerimizle uyumludur. Bir sandviçi ele alalım.
Eşdeğer bir sandvici bedava ya da fiyatını ödeyerek alabilirsiniz.
Eğer böyle ise iki eylem arasındaki tek fark ödediğiniz paradır.
Satın almak zorunda olmanız ya da olmamanız sandvicin tadını,
besleyici değerini değiştirmez ve her halükarda o sandvici sadece
bir kez yiyebilirsiniz. Sandivici bir sahipten satın alıp almamanız
bu eylemin ardından cebinizde kalan para dışında başka hiçbir şeyi
doğrudan etkileyemez.
Bu düşünce her fiziksel nesne için geçerlidir --- bir sahibinin olup
olmaması onun 'ne olduğunu' doğrudan etkilemez ya da onu aldıktan sonra
onunla ne yapacağınızı.
Ancak eğer bir programın sahibi varsa bu onun ne olduğunu ve onu satın
alırsanız onunla ne yapacağınızı etkiler. Buradaki fark sadece para
farkı değildir. Yazılımların sahiplerinin bulunması sistemi, bu
sahiplerin bir şey üretmesini sağlar ancak üretilen şey toplumun ihtiyaç
duyduğu şey değildir. Bu da hepimizi etkileyen korkunç bir etik kirliliğe
yol açar.
Toplumun neye ihtiyacı vardır? Vatandaşlarının sorunsuzca erişebileceği
bilgiye ihtiyacı vardır --- örneğin insanların sadece çalıştırabilecekleri
değil aynı zamanda okuyabilecekleri, düzeltebilecekleri, geliştirebilecekleri
programlar. Ancak yazılım sahiplerinin sunduğu, genellikle inceleyemeyeceğimiz
ya da değiştiremeyeceğimiz bir kara kutudan ibarettir.
Toplumun aynı zamanda özgürlüğe ihtiyacı vardır. Bir programın bir sahibi
olduğunda insanlar hayatlarının bir bölümü üzerindeki kontrolü kaybetmiş
olurlar.
Tüm bunların ötesinde toplumun ihtiyacı olan şey vatandaşlar arasındaki
gönüllü işbirliği ruhunun pekiştirilmesidir. Yazılım sahipleri, bizler
komşularımıza doğal olarak yardım ederken bu yaptığımız şeyin 'korsanlık'
olduğunu söylediklerinde toplumumuzun ruhunu kirletmiş olurlar.
Bu yüzden özgür yazılımdan bahsederken kast ettiğimiz özgürlük kavramıdır;
fiyat kavramı değil.
Sahiplerin öne sürdüğü ekonomik argüman hatalıdır ancak ekonomi meselesi
gerçek bir meseledir. Bazı insanlar sırf işin zevkinden ve getireceği ruhsal
tatmin, şöhret gibi şeylerden ötürü faydalı yazılımları geliştirirler ancak
bu insanların geliştirdiklerinin ötesinde yazılımları istiyorsak para
bulmamız gerektiği doğrudur.
10 yıldır özgür yazılım geliştiricileri para bulmak için bazı yöntemleri
denemiş ve kısmen başarılı olmuşlardır. Kimsenin çok zengin olması şart
değildir. Ortalama bir Amerikan ailesinin geliri yıllık olarak yaklaşık
35.000$'dır ve bu miktarın programlamadan çok daha zevksiz işler için bile
yeterli motivasyonu sağladığı görülmüştür.
Yıllar boyunca, ta ki bir fellowship bunu gereksiz kılana dek, geliştirmiş
olduğum özgür yazılımlara talebe yönelik özelleştirmeler yaparak hayatımı
kazandım. Eklediğim her özellik süreç içinde standart sürüme de eklendi
ve böylece kamuoyuna sunuldu. Bireysel olarak öncelikli olduğunu düşündüğüm
özellikleri bir an önce geliştirmem yerine kendi ihtiyaçları için gerekli
olan özellikleri geliştirmem için müşterilerim bana para ödediler.
Vergiden muaf, özgür yazılımların geliştirilmesine adanmış ve kamu yararına
çalışan Free Software Foundation (FSF), GNU CD-ROM'ları, T-shirt'leri,
belgeleri ve lüks dağıtımlar satarak para kazanmaktadır, (bunların
hepsine kullanıcılar para ödemeden de erişebilir, bunları kopyalayabilir
ya da değiştirebilirler); ayrıca bağışlar da söz konusudur. Bünyesinde beş
programcı çalışmakta ve üç çalışan da posta siparişleri ile ilgilenmektedir.
Bazı özgür yazılım geliştiricileri teknik destek hizmeti satarak para
kazanmaktadır. 50 kişiyi istihdam eden Cygnus Support [bu yazı yazıldığı
esnada], yaptığı hesaplara dayanarak personelinin vaktinin %15'inin özgür
yazılım geliştirmeye gittiğini belirtmektedir --- bir yazılım firması için
kayda değer bir oran.
Aralarında Intel, Motorola, Texas Instruments ve Analog Devices'ında bulunduğu
bazı şirketler bir araya gelerek C dili için özgür GNU derleyicisinin
geliştirilmesi amacı ile finansal destek vermişlerdir. Bu arada Ada dili
için GNU derleyicisi ABD Hava Kuvvetleri tarafından parasal olarak
desteklenmektedir çünkü bu kurum kaliteli bir derleyiciye sahip olmanın en
düşük maliyetli yolu olarak bunu görmektedir. [Hava Kuvvetleri parasal
desteği bir süre önce bitmiştir, şu anda GNU Ada derleyicisi çalışmaktadır
ve bununla ilgili bakım ve geliştirmeler ticari olarak desteklenmektedir.]
Bunlar küçük örneklerdir, özgür yazılım hareketi henüz yolun başındadır.
Ancak ABD'deki dinleyici tarafından desteklenen radyo örneğinde de görüldüğü
gibi kullanıcıları para ödemeye zorlamadan da büyük eylemleri başarmak
mümkündür.
Günümüzde yaşayan bir bilgisayar kullanıcısı olarak belli bir şirkete ait
bir program kullanıyor olabilirsiniz. Eğer arkadaşınız sizden bir kopya
isterse onu reddetmek doğru olmaz. İşbirliği telif hakkından daha önemlidir.
Ancak yeraltı olarak da tabir edebileceğimiz gizli kapaklı işbirliği iyi
bir topluma yol açmaz. Kişi hayatı dürüstçe, açık bir şekilde ve gururla
yaşamalıdır; bu da sahipli yazılımlara 'Hayır' demekle
olur.
Yazılım kullanan diğer insanlarla açık açık ve özgür şekilde işbirliğine
gitmeyi hak ediyorsunuz. Yazılımın nasıl çalıştığını öğrenmeyi hak
ediyorsunuz ve öğrencilere bu bilgiyi öğretmeyi hak ediyorsunuz. Yazılım
bozulursa takdir ettiğiniz bir programcıyı kiralayıp onu düzeltebilmeyi
hak ediyorsunuz.
Özgür yazılımı hak ediyorsunuz.