Bugün bir diğeri daha yakalandı, boydan boya, tüm gazetelerde vardı. "Bilgisayar suçundan genç biri tutuklandı", "Banka tahrifatından sonra hacker yakalandı"... "Lanet olası çocuklar!"

    Hepsi birbirinin aynı.

    Fakat 1950'lerin teknobeyni ve üç parçalı psikolojik yapınızla hiçbir Hacker' ın gözlerinin arkasında neler olduğunu anlamaya çalıştınız mı? Onu bu kadar sert yapan neydi diye merak ettiniz mi? Hangi güçler onu şekillendirdi, onu böylesine bir kalıba ne döktü? Ben bir Hacker'ım, dünyama girin... Benim dünyam okul hayatımla başlar... Diğer çocuklardan fazla zekiydim, bize öğrettikleri bu saçmalık beni sıkıyordu... "Lanet olası beceriksizler!"

    Hepsi birbirinin aynı.

    Ortaokul veya lisedeydim. Hocaların on beşinci kez bir kesiri nasıl indirgeyeceklerini dinlemiştim. Ben anlamıştım. "Hayır hocam, size ödevimi gösteremem, ben onu kafamdan yaptım..." "Lanet olası velet! Muhtemelen kopya çekmiştir."

    Hepsi birbirinin aynı.

    O gün bir şey keşfetmiştim. Bir bilgisayar buldum. "Bir saniye, bu muhteşem." Tam istediğim gibi bir şey. Ne yapmasını istersem onu yapıyor. Eğer hata yaparsa, ben beceremediğimdendir. Beni sevmediğinden değil, benden korktuğundan değil, benim çok akıllı bir fırlama olduğumu düşündüğünden değil. Öğretme sevmediğinden ve burda olmaması gerektiğinden hiç değil. "Lanet olası velet! Bütün yaptığı oyun oynamak"

    Hepsi birbirinin aynı.

    Ve birden bir şeyler oldu.Başka bir dünyaya bir kapı açıldı. Telefon hattında bir bağımlının damarlarındaki eroin gibi gezinmek, bir elektronik nabız dışarıya gönderildi, günden güne artan yeteneksizliklere karşı, bir sığınak aranıldı. Bir sığınak bulundu. "İşte bu... Burası benim ait olduğum yer." Buradaki herkesi tanıyorum... Hiçbiriyle tanışmamış, konuşmamış ya da bir daha hiç haber almayacak olsam bile. Hepinizi tanıyorum... "Lanet olası çocuk. Telefon hattını yine meşgul ediyor."

    Hepsi birbirinin aynı.

    Kıçınıza bahse girersiniz ki hepimiz birbirimizin aynısıyız. Bizler okulda biftek istediğimizde kaşıkla bebek maması ile doyurulanlarız! Pişirdiğiniz etin lokmaları çiğnenmiş ve lezzetsizdi. Biz sadistler tarafından kontrol edildik veya ruhsuzlar tarafından terslendik, kale alınmadık. Öğretecek bir şeyleri olan çok azı bizim öğrenmeye istekli öğrenciler olduğumuzu fark ettiler. Fakat bu insanlar çöldeki su damlacıkları gibiydi. Bu bizim dünyamız şimdi. Elektronların ve elektronik düğmelerin dünyası, bilgi aktarım hızının güzelliği. Fırsatçı oburlar tarafından yönetilmeseydi sudan ucuz olacak servisleri, zaten var olan bir sistemi, bedava kullandığımız için bizleri suçlu diye itham ediyorsunuz. Keşfediyoruz... Ve siz bize suçlu dediniz. Bilginin peşinden gidiyoruz. ve siz bize suçlu dediniz. Bizler derimizin rengi olmadan var olduk, milliyetsiz, hiçbir dine ait olmadan... Ve siz bize suçlu dediniz. Atom bombası ürettiniz, savaşlara girdiniz, cinayet işlediniz, hile yaptınız ve bize yalan söylediniz ve bunların bizim yararımıza olduğuna inanmamızı sağlamaya çalıştınız ve hala biz suçluyuz! Evet, ben bir suçluyum. Benim suçum merak etmek. Suçum insanları ne söyledikleri ve düşündükleri için yargılamak, nasıl göründüklerine göre değil. Suçum sizden daha akıllı olmam ki beni hiçbir zaman affetmeyeceksiniz. Ben bir hacker'ım ve bu benim manifestom. Bu bireyi durdurabilirsiniz fakat hepimizi durduramazsınız.

    Hepsinden öte, hepimiz birbirimizin aynısıyız.

    The Mentor(8 Ocak 1986)

 

(root)